http://www.cigdemdemirogluyakut.com.tr/wp-content/uploads/2024/03/green-leaves-nature-background-wallpaper_53876-102417-rotated-e1709623440598.jpg

Cilt yaralanmaları, dikiş ve yara izi konusuyla ilgili ayrıntılı bir yazı yazmak, uzun süredir aklımda. Ancak daha yeni vakit bulabildim. Bu yaralanmalarla, çocukluk ve erişkin çağında düşme, çarpma, trafik kazaları, hayvan ısırıkları gibi nedenlerle, oldukça sık karşılaşıyoruz. Ancak böyle bir yaralanmayla karşılaşıldığında ne yapılması  gerektiği ve sonraki tedavi süreci  konusunda, doğru bilinen yanlışların oldukça fazla olduğunu gözlemliyorum.

Diyelim ki çocuğunuz parkta oynarken salıncağa çarptı ve kaşı yarıldı. Böyle bir durumda soğukkanlı olmak çok zordur, elimiz ayağımız birbirine dolanır. Bir yandan çocuğunuz ağlarken, bir yandan kaşından kanlar akmaktadır. Aklınıza bir sürü soru, hücum eder; ‘ Dikiş gerekir mi?’, ‘Acile mi götüreyim sağlık ocağına mı?’, ‘Ya kan durmazsa’, ‘İz kalır mı?’. Bu arada etrafta her kafadan bir ses çıkmaktadır, ne yapacağınızı şaşırır kalırsınız. Bu yazıyı yazmaktaki amacım, böyle bir durumda ne yapmanız gerektiğini anlatmak ve sonraki süreç ile ilgili doğru bilgiler vermek. Bu süreçte en can alıcı ve biz plastik cerrahların en en en çok duyduğu soru tabii ki de ‘İz kalır mı?’ sorusu. Bu yazıda iz konusunu ayrıntılı olarak ele almaya çalışacağım.

Peki başka hangi sorular ve taleplerle karşılaşıyoruz:

  1.  Dikiş atmasak olmaz mı?
  2. Dikiş, madem iz bırakıyor niye atıyorsunuz? Yapıştırma varmış, hiç iz bırakmıyormuş.
  3. Bantlasak da dikiş izi kalmasa olur mu?
  4. Estetik dikiş mi attınız?
  5. Hocam noolur siz dikin de hiç iz kalmasın
  6. İz bırakmayan krem varmış, sürünce iz geçecek değil mi?
  7. Aman hocam lütfen iz kalmasın, ne gerekiyorsa yapalım.

Gördüğünüz gibi sorular genelde iz ile ilgili. Merak etmeyin bu yazıda, bu soruların hepsini tek tek cevaplayacağım.

Öncelikle öğrenmeniz gereken şu ki; her kesiden sonra iz kalır. Kalan iz, dikişin değil kesinin izidir. Bunu ‘kesi izi’ veya ‘yara izi’ olarak ifade etmek daha doğru olacaktır. Ancak dikişlerin uzun süre alınmadığı veya kalın dikiş iplerinin kullanıldığı durumlarda, tren rayı görünümlü bir iz oluşabilir. Bu tür dikiş izleri, genellikle karın, bacak ve kalça bölgesi ameliyatlarından sonra görülür. Çünkü bu bölgelerde daha kalın dikişlerin kullanılması gerekmekte ve iyileşme daha geç olduğu için dikişler daha geç alınmaktadır. Yüzde ise aksine ince dikiş ipleri, yara dudaklarının yaklaşması için yeterli olmaktadır ve iyileşme çok hızlıdır, dikişler yaklaşık 1 hafta sonra alınabilir. Bu nedenle hasta, dikiş aldırmayı ihmal etmediği takdirde yüz bölgesinde, böyle tren rayı  görünümlü bir dikiş iziyle karşılaşmayız.

İyi iyileşmiş, az belirgin yara izi

 

Tren rayı şeklinde dikiş izine bir örnek; okla gösterilen yatay çizgiler,
 dikişlerin uzun süre ciltte kalmasına bağlıdır

 

İşte esas ‘dikiş izi’ budur.

Biz dönelim ‘kesi izi’ konusuna. Her kesiden sonra iz kalır dedik. Ancak bu iz, bazen belli belirsiz kalırken bazen de çok belirgin kalır. Nedir peki bu farkın nedenleri:

  1. Kesinin derinliği, kesinlikle kalacak izi belirleyen en önemli faktördür. Derinin sadece en üst tabakaları kesildiğinde iyileşmesi gereken doku miktarı, daha az olduğu için iyileşme daha çabuk olur ve daha az belirgin bir iz kalır. Bu tür kesiler, yara dudakları birbirinden çok ayrılmamışsa dikişsiz bile tedavi edilebilir. Kesi derinliği, derinin tüm tabakalarını ve hatta deri altı dokuları da içerdiğinde ise iyileşmesi gereken doku miktarı daha fazladır. Sonuç olarak iyileşme daha uzun sürer ve daha
    belirgin bir iz kalır.
  2. Kesinin yerleşimi, bir diğer önemli faktördür. Klasik olarak kol, omuz, sırt, bacak gibi hareketli bölgelerdeki izler, genişleme eğilimindedir. Dikiş alındıktan sonra 1-2 mm genişliğinde olan koldaki iziniz, zamanla 1 cm genişliğe ulaşabilir. Göz kapağında ise aksine izler, belli belirsiz iyileşir.

 

Genişleyerek iyileşmiş yara izi örneği

 

Yüzdeki bir kesi ise yüz çizgilerine paralel ise bu çizgilerin içinde kaybolur ve pek belli olmaz. Ancak yüz çizgilerine dik ise (örneğin alnın ortasındaki dik bir kesiyi düşünün) çok daha dikkat çekici olur.

  1. Doku kaybı olması. Özellikle trafik kazası veya sürtünme tipi yaralanmalarda sık karşılaştığımız bir durumdur. Dokuların parçalanmasına bağlı sağlam yara dudakları arasında fazla mesafe olması nedeniyle yara onarımı, gergin olur. Bu nedenle yara izi, daha geniş ve belirgin kalır. Bu yara izleri, genellikle 6 ay-1 sene sonra yapılan ‘yara izi düzeltme’ (skar revizyonu) ameliyatı ile daraltılıp daha az belirgin hale getirilebilir.
  2. Kişinin genetik özellikleri. Bu çok önemli bir faktör. Yara izinin nasıl kalacağı, kişiden kişiye kesinlikle çok değişiyor. Bunu varsa sezeryan izinize bakarak çok rahat anlayabilirsiniz. Bu izin, 6 ay sonra sedef renginde belli belirsiz bir hale dönüşmesi beklenir. Ancak bazı kişilerde 2 sene geçmesine rağmen sezeryan izi, halen kahverengi ve oldukça belirgin halde kalabilir. Hatta daha şanssız bazı kişilerde ise bu iz, kırmızı ve deriden kabarık (hipertrofik skar) bir hal alabilir.

Hipertrofik skar görünümü

 

Genel bilgi olarak izlerin, beyaz tenlilerde daha az belirgin, esmerlerde ise daha çok belirgin kaldığı belirtilmekle beraber ben bu durumun aksini de çok gördüm. Ancak şu kesin ki yaşlılarda izler, daha az belirgin kalır. Bunun nedeni hem deri elastikiyetinin azalması hem de izlerin kırışıklıklar arasında kaybolmasıdır.

  1.  Dikkat ederseniz yukarıda saydığım iz oluşumuna etki eden faktörlerin hiçbirisi bizim elimizde olan değiştirebileceğimiz faktörler değil. Elimizde olan tek faktör ise bu maddede bahsedeceğim; tedavi. Tedavide yaptığımız, yaralanma sonucu birbirinden ayrılmış olan yara dudaklarını, birbirine uygun şekilde yaklaştırmaktan (öpüştürmek) ibaret. Bunu da genellikle dikiş ile yapıyoruz. Ancak 1.maddede bahsettiğim gibi yüzeyel, yara dudaklarının birbirinden çok uzaklaşmadığı kesilerde, eğer hareketli bir bölge değilse, strip dediğimiz bantlarla veya doku yapıştırıcısı ile yara dudaklarının birbiriyle öpüşmesi sağlanabilir. Özellikle çocuklarda ağrısız bir işlem olması nedeniyle tercih edebiliyoruz. Ancak dediğim gibi kesi, ağız çevresi gibi hareketli bir bölgedeyse bant veya yapıştırıcı yeterli olmaz, ağız hareketiyle yara dudakları birbirinden tekrar uzaklaşabilir.

Yara dudaklarının, klasik dikişle birleştirilmesi

Peki yara dudaklarını birbirine yaklaştırmazsak ne olur? Vücudumuzun yara iyileşme mekanizması, iki yara dudağı arasını iyileşme dokusu ile doldurarak iyileştirir. Ancak böyle bir kendi kendine iyileşme, hem daha uzun sürer hem de belirgin, geniş bir iz kalır. 1. maddede belirttiğim gibi kesi ne kadar derinse iyileşme o kadar uzun sürer ve daha kötü bir iz bırakır. Yani anlayacağınız gibi dikiş atmaktaki amacımız, herhangi bir enfeksiyonla karşılaşmadan daha çabuk iyileşmeyi ve daha az iz kalmasını sağlamak.

Tedaviden bahsederken bir de şu ‘estetik dikiş’ meselesine değinelim. ‘Estetik dikiş’ terimini, kim uydurdu, nasıl bu kadar yayıldı bilmiyorum ama tıbben ‘estetik dikiş’ diye bir dikiş tekniği yok. Bu terimi icat eden doktor arkadaşın kastettiği, tıbben ‘subkutiküler dikiş’ diye adlandırılan dikiş tekniği olsa gerek. Bu teknikte; dikiş ipleri,  derinin sadece iç tabakasından geçilerek yara dudakları birleştirilir. Yani dışarıdan dikiş ipleri görülmez. Bazen kesinin başındaki ve sonundaki düğümler dışarıdan belli olabilir.

 

‘Estetik dikiş’ diye tabir edilen subkutiküler dikiş tekniği. Sağda görüldüğü gibi dikiş ipleri, kesinin başı ve sonu dışında dışarıdan görülmez.

Bu dikişin tipik örneği, sezeryan kesisidir. Biz yaptığımız meme ve karın germe ameliyatlarında da rutin olarak bu dikişi kullanırız. Bu dikişin avantajı, iplerin deri dışından geçmemesi nedeniyle yukarıda bahsettiğim tren rayı görünümlü dikiş izi kalma riskinin olmamasıdır. Dikkat ederseniz iz kalmaz demedim, dikişe bağlı iz kalmaz dedim. Bu konu önemli çünkü ‘estetik dikiş atılınca iz kalmaz’ diye bir yanlış düşünce var. Hatta iz düzeltme için bize başvuranlar sıklıkla, ‘estetik dikiş atmamışlar o yüzden iz kaldı’ cümlesini kurarlar. Yukarıda da bahsettiğim gibi her kesiden sonra az veya çok iz kalır. Maalesef estetik dikiş diye tabir edilen subkutiküler dikiş veya herhangi bir başka teknik, izsiz iyileşmeyi sağlayamıyor. Bu dikişi, özellikle iyileşmenin 10 günden uzun sürebileceği (yani dikişe bağlı iz kalma riskinin olduğu), boyu uzun kesilerde tercih ediyoruz. Enfeksiyon riskinin yüksek olduğu kirli kesilerde, kanama riskinin olduğu kesilerde, derinin parçalanarak yaralandığı kesilerde, eklem üzeri gibi hareketli bölgelerde, elde, ayakta, çok kısa kesilerde bu dikişi tercih etmiyoruz. Yüz kesilerinde ise aslında bu dikişi kullanmayı, çok manalı bulmuyorum. Neden derseniz; yüz kesileri genelde 5-7 gün içerisinde iyileşir ve biz yüz kesilerinde klasik dikişte de çok ince dikiş ipleri kullanırız. Bu nedenle 5-7 gün içerinde dikiş alındığında dikiş iplerine bağlı iz kalması, söz konusu değildir. Dolayısıyla yüz kesilerinde subkutiküler dikiş atmanın, pek manası yoktur. Hatta ağız çevresi gibi hareketli bölgelerde ya da çocuklarda ağlamaya bağlı yüzün neredeyse her yerinde bu dikişin, gevşeme riski mevcuttur. Dikişin gevşemesi sonucu, yara dudakları birbirinden uzaklaşır ve daha geniş bir yara izi kalır. Her ne kadar yüzde subkutiküler dikişi gereksiz bulsam da yetişkin hastalarda kesi uygunsa elimden geleni yapmış olmak için subkutiküler dikiş atıyorum. Bunun bir nedeni de klasik dikiş attığımda bazen hastaların, dediğim zamanda dikişlerini aldırmamaları. Çocuk hasta söz konusu ise çocuğa ve kesiye göre karar veriyorum. Sonuç olarak demem o ki hangi teknik uygunsa, doktorunuz onu uygular. Lütfen doktorunuza estetik dikiş baskısı yapmayın.

Tedaviyi konuştuk, biraz da böyle bir yaralanma olduğunda, hastaneye gidene kadar ne yapmalı ondan bahsedelim. Arabalarımızda ilk yardım çantası var, bence çocuklu her ailenin evinde de bir ilk yardım çantası bulunmalı. Steril gazlı bez, flaster, sargı bezi ve antibiyotikli bir deri pomadını evinizde bulundurmanızı öneririm. Dikkat ederseniz tentürdiyot ve oksijenli suyu saymadım, bence gerekli değil. Mesela şöyle bir uygulamayla sık karşılaşıyoruz; çocuk taşın toprağın içine düşmüş, yarası pislik içinde; kimse, yarayı yıkamamış ama tentürdiyot sürmüşler. Bunun, tabii ki de bir manası yok. Kirli bir yaralanmaysa önce yapmanız gereken yarayı, suyla nazikçe (ovalama yapmadan) yıkamak. Eğer kanama miktarı fazlaysa, yıkamayın sadece yara üzerine tercihen gazlı bez yoksa temiz bir bezle bastırın ve basılı tutun. Sonrasında acil servise başvurun. Eğer bulunduğunuz yerde yakında hastane yoksa hastaneye gidene kadar yaranın temiz kalması için, kanama durduktan sonra yarayı nazikçe yıkayıp antibiyotikli deri pomadı sürün ve pansumanla kapatın. Gerekli malzemeniz yoksa pansuman için sağlık ocağına (yeni adıyla aile sağlığı merkezi) başvurabilirsiniz. Sağlık ocaklarında dikiş atılmaz ancak pansuman yapılır. Aynı zamanda sizi, dikiş gerekip gerekmediği konusunda da yönlendireceklerdir. Diyelim acil servise ulaştınız; sonraki süreç nasıl oluyor biraz ondan bahsedeyim. Acil serviste görevli doktor sizi karşılar, yaraya bakar, dikiş gerekip gerekmediğine karar verir.


Yara dudaklarının birbirinden ayrıldığı, dikiş gerektiren kesi görünümü

Kesiyi, acil servisteki doktor dikti ama iz açısından çok endişelisiniz diyelim. Gidersiniz ertesi gün bir plastik cerrahi polikliniğine gösterirsiniz dikişleri, nasıl pansuman yapacağınızı, dikişleri ne zaman aldıracağınızı, iz açısından ek önerilerini sorarsınız olur biter. Dikiş gerekiyorsa ince uçlu bir iğne ile yara etrafına lokal anestezik madde enjekte ederek uyuşturur ve dikiş işlemini gerçekleştirir. Krem veya sprey şeklindeki lokal anestezikler, dikiş için gerekli uyuşturmayı sağlamaz. Ne yazık ki iğne gereklidir. Eğer kirli bir yaralanmaysa, tetanoza karşı aşılı olup olmadığınız sorgulanır. Eğer tetanoz aşınızın üstünden 5 yıldan fazla zaman geçmişse aşı tekrarlanır. Hayvan ısırıklarında ise çok daha farklı bir protokol söz konusu. Peki plastik cerrahi hangi durumlarda devreye giriyor? Bu konuda, maalesef çok yanlış anlaşılma mevcut. Acil servise gelen her hastayı, özellikle kesi yüz bölgesinde ise plastik cerrahi uzmanının dikeceği zannediliyor. Ancak bu tabii ki mümkün değil ve zaten gerekli de değil. Eğer yaralanma burun, kulak, dudak, göz kapağı gibi anatomik olarak özellikli bölgelerde ise, kesi çok derinse, damar, sinir, kas yaralanması varsa, kesi çok parçalıysa ya da yukarıda bahsettiğim gibi doku kaybı var ve yara dudakları ucuca gelmiyorsa acil serviste görevli doktor, plastik cerrahi doktorunu çağırır. Plastik cerrahi doktoru hastayı değerlendirir ve gerekli müdahaleyi yapar. Böyle bir durumda eğer hastanede plastik cerrah yoksa sizi başka bir hastaneye yönlendirirler. Yukarıda bahsettiğim özelliklerin olmadığı basit bir kesiyi, plastik cerrahi uzmanının dikmesinin gereği yoktur. Kim dikerse diksin, kullanılan dikiş ipi aynıdır, yapılacak işlem aynıdır ve kalacak iz de aynı olacaktır. Daha önce bu konuda hasta ve hasta yakınlarıyla yaşadığım diyaloglardan anladığıma göre plastik cerrah, dikiş atınca iz kalmaz şeklinde bir yanlış kanı var maalesef. Sanki bizim elimizde iz kalmamasını sağlayan bir teknoloji var ancak bunu her hastaya kullanmaktan imtina ediyoruz zannediliyor. Maalesef yok, keşke olsaydı. Böyle bir teknoloji olsaydı meme küçültme, karın germe ameliyatlarından sonra da iz kalmamasını sağlardık. Ama yok ve bu ameliyatların tek can sıkıcı tarafı, iz kalması.

Dikiş sonrası bakımı, genel hatlarıyla biraz anlatayım. Yukarıda tentürdiyotun pansumanda gerekli olmadığından bahsetmiştim. Tentürdiyotu, ameliyat öncesi cerrahi alanın steril hale getirilmesi için kullanıyoruz. Ama plastik cerrahide biz dikiş ve açık yara pansumanında tentürdiyotu (batticon,betadine vs.) tercih etmiyoruz. Neden? çünkü yarayı kurutuyor ve iyileşmeyi geciktiriyor. Bilinenin aksine yaranın kuruması, iyileştiğini göstermez. Yara iyileşmesi için ideal ortam, hafif nemli ortamdır. Bu nedenle biz dikiş pansumanında, antibiyotikli deri veya göz pomadlarını tercih ediyoruz. Bu pomadların çok sürülmesi de iyi değildir, çok nemli ortam enfeksiyona yatkınlık yaratır, aynı zamanda pomad çok sürülürse yara dudakları çok yumuşar (bu duruma biz masserasyon diyoruz, havuzdan çıktığınızda parmaklarınızın çok yumuşaması gibi) ve bu da dikişlerin  gevşemesine neden olabilir. Doğru olan günde 1 veya 2 kere pomadın dikişlerin üzerine az miktarda sürülmesidir. Peki madem yaranın kuruması iyi değil, o zaman neden kabuklanma denilen doğal bir mekanizma var? Doğal olan buysa biz, niye kabuklanmayı istemiyoruz? Bizim kurut dediğimiz kabuklanmanın mantığı, bir tabaka oluşturup yaranın üzerini kaplayarak yaranın dışarıyla bağlantısını kesmek ve bu sayede yarayı mikroplardan ve enfeksiyon gelişiminden korumaktır. Yani kabuk bağlamış olması yaranın iyileştiğini göstermez, yara, kabuğun altında iyileşmeye devam etmektedir. Ne zaman ki yara tamamen iyileşir o zaman kabuk düşer. Kabuklanma, bir nevi vücudun enfeksiyonlara karşı savunma mekanizmasıdır. Bizim tıbbi müdahale etmediğimiz yaralar için önemli bir mekanizma gerçekten. Ama bizim dikiş atıp kapattığımız yarada artık kabuk oluşumuna ihtiyacımız yok. Dikişlerin etrafının kabukla kaplanmasından hoşlanmıyoruz. Çünkü bu kabuklar, kesi hattının iyileşip iyileşmediğini görmemizi engelliyor, bu nedenle dikiş alınmasını geciktiriyor ve zorlaştırıyor. Aynı zamanda hem dikiş etrafına yaptığı bası  hem de dikişlerin geç alınmasına sebep olmasına bağlı olarak daha kötü bir iz kalmasına neden oluyor. Tentürdiyot ve oksijenli su gibi kurutucu ajanlar, kabuk oluşumunu tetikliyor. Bu nedenlerle yukarıda bahsettiğim gibi yağ oranı yüksek antibiyotikli deri veya göz merhemlerini, dikiş pansumanında öneriyoruz. Yaranın durumuna göre değişmekle beraber genel olarak ilk 2-3 gün  merhem sürüp kapalı pansuman yapılmasını, 3 gün su değmemesini, 3 günden sonra açık bırakılıp günde 2 kere merhem sürülmesini öneriyoruz. Bazen de pansuman olarak, yukarıda bahsettiğim strip dediğimiz bantları, dikişlerin üzerine yapıştırıyoruz ve dikiş alınana kadar hiç açtırmıyor ve hiçbir şey sürdürmüyoruz.


Strip dediğimiz bantlarla, dikiş pansumanı görünümü

Gelelim dikiş alınma sürelerine; genelde yüz ve boyunda 5-7 gün, gövdede 7-10 gün, eklem üzeri gibi hareketli bölgelerde 15 gün sonra dikişleri alabiliriz. Ancak sigara içenlerde, bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlarda, yaranın gergin kapatıldığı durumlarda, enfeksiyon gelişiminde vs. iyileşme süresi uzar. Yukarıda uzunca anlattığım ‘estetik dikiş’ diye tabir edilen dikişte ise eğer emilen dikiş ipi kullanılmışsa dikiş alınmasına gerek yoktur, emilmeyen dikiş ipi kullanılmışsa yine yaklaşık olarak aynı sürelerde dikiş alınır.

Sıra geldi iz kremleri meselesine. Piyasada eczanelerde ya da medikallerde satılan ‘yara izi giderici’ olarak lanse edilen pek çok krem var. Bunların çoğu jel formunda, bir kısmı silikon bazlı, bir kısmı bazı özel ekstratlar içeriyor, bir kısmı hafif masajla uygulanıyor. Ancak hiçbiri şu an sgk ödeme kapsamında değil ve uygun fiyatlı da değil (Ödeme kapsamında olmamasının çok doğru olduğunu düşünüyorum çünkü aşırı bir endikasyon dışı kullanım ve suistimal mevcuttu). Bu kremleri kullanmaya, dikiş alımından birkaç gün sonra başlayabilirsiniz, izinizin daha az belirgin kalması yönünde etkisi olabilir. Ancak lütfen mucizeler beklemeyin, zaten hiçbiri, izinizi tamamen yok etme iddiasında değil. Çoğunda en az 3 ay kullanım öneriliyor. Ben şimdiye kadar bu kremlerden hiçbirinin, diğerlerine nazaran bir üstünlüğünü görmedim. En önemli faydalarının, gerek silikon içeriği gerek de masajla uygulamaya bağlı olarak hipertrofik (deriden kabarık) skar oluşumunu önlemeye yardımcı olmak olduğunu düşünüyorum. Eğer bütçeniz uygunsa kullanabilirsiniz, bir zararı yok. Bütçeniz uygun değil ancak iziniz için bir şeyler yapmak istiyorsanız yine dikiş alındıktan birkaç gün sonra saf sarı kantaron yağını, izinizin üstüne hafif masajla uygulayabilirsiniz. Zararı olmaz faydası olabilir.  Faydası, iz kremlerine göre çok daha fazla olan bir şey var ki o da güneş koruyucu kremler. Eğer iz, güneş gören bir bölgede ise ve mevsim kış değilse ben mutlaka öneriyorum. Çünkü güneş maruziyeti, özellikle güneşe hassas olan kişilerde izlerin, kırmızı, kabarık bazen de kahverengi leke şeklinde iyileşmesine neden oluyor. Yüzünüzde bir kesi varsa dikiş alındıktan sonra en az 3 ay boyunca, en az 50 spf’li bir güneş koruyucu kremi çok düzenli kullanmanızı kesinlikle öneririm.

Son olarak, eğer yaralanmanın üzerinden 6 aydan fazla zaman geçtiği halde yara izinizin görünümü, sizi çok rahatsız ediyorsa bir plastik cerrahi uzmanına başvurmanızı öneririm. İzin daha az belirgin hale gelmesi için bazı cerrahi teknikler uyguluyoruz. Buna ilaveten lazer veya altın iğne radyofrekans uygulamalarından da faydalanabiliyoruz. Eğer hipertrofik skar mevcutsa skar içi enjeksiyon, silikon tabaka tedavileri uyguluyoruz. Ancak ne yaparsak yapalım maalesef izi tamamen yok edemiyoruz. Bunu şöyle düşünebilirsiniz; kurşun kalemle bir defteri çizdikten sonra silgiyle silebilirsiniz ancak ne kadar silerseniz silin mutlaka belli belirsiz de olsa bir iz kalır. Cildimiz de bu şekilde iyileşiyor.

Bu yazıda cilt yaralanmaları, dikiş tedavisi ve yara izi konularını, basitçe anlatmaya çalıştım. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Anlaşılmayan veya değinmediğim bir konu varsa bana mail atabilir veya instagram mesajları yoluyla ulaşabilirsiniz. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Whatsapp'tan Yazın
Merhaba👋
Size Nasıl Yardımcı Olabiliriz?